Wednesday, July 17, 2013

Gezi Günlüğü

Dunyayi degistiremezsin belki; ama fark yaratabilirsin.

Bugün içimin rahatlamasının içtenliğiyle yazıyorum. Benim şahsi kaygım olan amaçsızlığın getirdiği plansızlık sorununun yanlızca benim bireysel sorunum değil, grupların da sorunu olduğunu gördüm. 

Gruplar, amaç belirlemeye yönelik  yenilenmediği sürece bu durumun; grubu sona sürükleyeceğini öngördüm. Siyasetin çözülmek bilmez bir arap saçı olduğunu gördüm. İyi niyetin çoğu zaman sapmak zorunda olduğunu gördüm. Belki apolitik olmamalı ama direk sonuçsuz eylemin (en azından kendi açımdan) tatmin etmediğini ve bunun genel olarak hayat motivasyonumu düşürdüğünü gördüm. Bunları bugün New York'ta benim icin ilk;  grup için beş veya altıncısı yapılan Gezi Park forumuna ya da toplantısına katıldığımda farkettim. Toplantıda anlamadığım yerleri sordum, (yaklaşık 50 kişiden 2 si hariç çoğunluk gibi ben de) kendimi tanıtmadım. Ama Gezi olaylarındaki kendimi tanıdım. Ben, beyan edilen fikirlerin kişilerin kim olduğuyla iliskisi olduğuna ve bunun önemli olduğuna inanıyorum. O yüzden; buarada:

Ben, Bahar. Taksim Gezi Parkı olaylarına tanık olan ve olayların içinde yer alan ama aslında Amerika'da yaşayan bir bireyim. Türkiye'ye aile ve arkadaşlarımı ziyarete gittiğimin ikinci akşamı ağaçlar kesilmesin diye Gezi Parkı'na gittim. O akşam canlı müzikli, kalabalık, Okan Bayulgen'li, afişli, piknikli bir 31 Mayıs 2013 akşamı idi; yani sabaha karşı, şafak operasyonu şeklinde, çadırda kalan, saldırmayan insanların çadırlarının yakıldığı, biber gazı püskürtüldüğü haksız(!) gün o gündü.  

İkinci gün, onu takip eden biber gazı ve ardından portakal gazıyla tanıştığım 1 Haziran'dı. Dolayısıyla ben olayların başladığı günün öncesinde Gezi Park'ta eğlencedeydim ve sonrasında Gümüşsuyu'ndan Taksime çıkmaya çalışan küçük bir grup içerisinde gaz yiyenlerdendim. Gaz yemek koymasa da hatta sadece bunu yapmak yetersiz hissettirse de; acil durum anında kullanabileceğim %100 atletik bir vücuda sahip olmadığımdan, sahip olduğum kadarina da bu konuda güvenmediğimden; acaba yaralanacak mıyım ya da beni polis öldürecek mi kaygısıyla en önde koşturmayı gereksiz bulup kalabalık ile direnmenin kendim ve direniş için daha hayırlı olduğuna karar verdim. Kısaca ben, "Yok anne biz arkalardayiz zaten"lerdendim. 


Polisten kaçtım, korktum, uzak durdum; ama hiçbiyeri terk etmedim. Gezi Parkı'nın en barışçıl, kütüphaneli, yemekli döneminde parkta çekirdek de çitledim, AKM'nin tepesine 
çıkıp içimden geldiği için, yasanilanlar icin dans da ettim. İlk hafta her gün, her akşam ya da gece Gezi parkına hep gittim, destek verdim.

Gezi Parkı'na direniş için gelip bira/alkol içenleri doğru bulmadım. Bira satanlara sinirlendim!  Her ne kadar hoşuma gitmese de, içkiyi cozutacak kadar içenlerden çok da ayrı tutmadığım, "piyasa" icin orada bulunanları gene de gerekli buldum. Çünkü orada amaç ne yanlızca gaz yiyip polisin sana zarar vermesini beklemekti, ne de orada olmuş olmak için olmaktı. Benim için amaç: birlikti, haksızlığa göz yummamaktı, barış istemekti. Bunun kalabalık olması önemliydi. Bu benimkiydi, peki asıl amaç neydi? Benim amacım buydu, onunki oydu. Amacı neye göre degerlendiriyoruz? Iyiliğe göre mi? Öyleyse, iyilik kimin için? Iyi olan ne? Iyi olmayan ne?

Ben net olanları söyleyeyim:
Küçük  kıza, kadına, transeksüele tecavüz edeni cezalandırmayıp, sokağa salmak iyi değil! Sana bir zararı dokunmamış birinin kafasına biber gazı atmak, copla öldüresiye dövmek, gözünü kaybetmesine sebep olmak iyi degil! Sen kötüsün ben iyiyim, onlar kötü biz iyiyiz hiç değil! 

Ben inanmıyorum; beni hiçkimse hiç bir platformda temsil edemez. Ben inanmıyorum; iyilikle yapılmış herşeyin sonucu iyi olmaz, olamaz. O yüzden soruyorum: Bu yapılanlara inanmayana, katılmayana karşı çıkmak neden?! Demokrasiye inanmıyorum. Inanamıyorum! Demokrasiden bahsedenler ne kadar demokratik davranabiliyor/konuşabiliyor?! Siyaset cok ince konuları kapsayan bir olgu; bu inceliklerde kesin yargıya varılamaz. Varılıyorsa da; bu kesinlik belirtemez. Siyasetin şekli zamanla değişmişse de; çözümü suana dek olmamış.
Ama haksızlığın çözümü olmuş; SAYGI.
Ama birlikte yaşamanın çözümü olmuş; SEVGİ.
Ama aklın yolunu bire yaklaştıranın da çözümü olmuş; EĞİTİM!!

Ben uzaya gidiyorum, yanlızca benim olduğum, kendim kendime kral da köle de olduğum bir yer. Belki başka enerjiler varsa bi de onlarla deneriz. Bedenlerimiz bir, herkes kendi başına bir dünya. Herseyi içinde barındıran beden olarak ben, burada yaşadığım herşeyi salt olarak, bir olarak, tek yaşayacağım. Bu olayı çözüp, dünyaya geri gelebilirsem, yazarım gene buraya, o zaman gene görüşürüz...

Not: Toplantı icin söylediklerim tamamen benim şahsi fikirlerimdir. Kimseyi etkileyerek, forumlara gitmemelerini tembihlemiyorum. Bu sekilde birseye adim attıkları için gruba saygı duydum.